top of page

Teşekkürler!

SARIDJE

Žižek'in “Utanmazlık Çağı” tanımlaması yerinde. Evet, gücün istediği her şeyi, dilediği şekilde yapmaktan çekinmediği bir dönemi yaşıyoruz. Trump, bunun zirve örneğini teşkil ediyor. Son günlerde Türkiye’de ise bu durum, muhalefete karşı atılan adımlarla kendini gösteriyor.


Ancak tüm bu olup bitenin arkasında güçlü bir pragmatizm ve -bu akımın savunucularının ifadesiyle- bir “açıksözlülük” söz konusu.


Peki, gerçekten öyle mi? Tabii ki değil.


Demokrasi dediğimiz ve en iyi haliyle uygulandığını bildiğimiz, “Amerika Birleşik Devletleri” adlı bu deneyde üç asırdır görüyoruz ki: Demokrasi bir süreçtir. Bir mücadele. Bazen kendi kendini imha etmeye çalışan bir karakter sapması. Ama bu karakter -Dr. Martin’e selamla- genellikle adalete doğru yön alır.


ABD’li dostlarımızın Bağımsızlık Günü kutlu olsun.

Eğer biri size "Antarktika'nın üstünden uçakla geçmek yasakmış, neden sence?" veya "Uzay İstasyonu aslında bir stüdyoymuş, biliyor musun?" dese, şöyle bir düşünürsün. Eğer düşünmeyi seven ama okumayı sevmeyen biriysen, belki gerçekten şüpheye düşersin.


Çünkü bu iki bilgiyi ne çürütecek ne de onaylatacak bilgiye sahip değilsindir. Eğer aynı kişi sana "Yerçekimi aslında yer altındaki mıknatıslar!" dese, dersin ki, "Yürü git arkadaşım, o zaman ahşap ve plastik nasıl düşüyor!"


Bildiğini zannettiklerin genellikle başkalarının bilip teyitlediği, senin de inanmak zorunda kaldığın bir istihbarat ağından oluşuyor.


Bildiğini zannettiklerin, eğer düşünen biriysen, düşündüğün konu her neyse seni o konuda şüpheye boğacaktır. Bunun tek antidotu gerçekten bilmektir.

Süper çalışan bir sistem veya parmaklarıyla piyanoyu öttüren bir virtüöz gördüğünde şunu sorarsın:


Buradan (bulunduğun noktadan) oraya nasıl ulaşabilirim?


Cevap genellikle kapsam dışı bir öğrenme açlığı ve çok pratiktir.


Ancak hepsinin önünde şu kavram durur: Tutku.


Vardır veya yoktur. Yetenek gibi.

bottom of page