top of page

Teşekkürler!

SARIDJE

Eğer biri size "Antarktika'nın üstünden uçakla geçmek yasakmış, neden sence?" veya "Uzay İstasyonu aslında bir stüdyoymuş, biliyor musun?" dese, şöyle bir düşünürsün. Eğer düşünmeyi seven ama okumayı sevmeyen biriysen, belki gerçekten şüpheye düşersin.


Çünkü bu iki bilgiyi ne çürütecek ne de onaylatacak bilgiye sahip değilsindir. Eğer aynı kişi sana "Yerçekimi aslında yer altındaki mıknatıslar!" dese, dersin ki, "Yürü git arkadaşım, o zaman ahşap ve plastik nasıl düşüyor!"


Bildiğini zannettiklerin genellikle başkalarının bilip teyitlediği, senin de inanmak zorunda kaldığın bir istihbarat ağından oluşuyor.


Bildiğini zannettiklerin, eğer düşünen biriysen, düşündüğün konu her neyse seni o konuda şüpheye boğacaktır. Bunun tek antidotu gerçekten bilmektir.

Süper çalışan bir sistem veya parmaklarıyla piyanoyu öttüren bir virtüöz gördüğünde şunu sorarsın:


Buradan (bulunduğun noktadan) oraya nasıl ulaşabilirim?


Cevap genellikle kapsam dışı bir öğrenme açlığı ve çok pratiktir.


Ancak hepsinin önünde şu kavram durur: Tutku.


Vardır veya yoktur. Yetenek gibi.

Yetenek maddi bir şeydir. Çok görünürdür; gizlenmesi imkânsızdır. Hemen fark edilirsiniz.


Çalışkanlık ise soyuttur. Birisi sizi çalışkan olduğuna ikna edebilir ama tembelce yaşayabilir; yeteneğini heba edebilir. Bu yüzden sadece yeteneğe bakarak uzun vadeli bir öngörüde bulunamayız.


Yetenek sermaye gibidir; zaman onu hızla tüketir.


Çalışkanlık ise huydur; can çıkar, o çıkmaz.

bottom of page