top of page

Teşekkürler!

SARIDJE

Elektriği icat ettik, sonra ampulü. Işık her yeri aydınlattıktan ancak 50 yıl sonra ona gölge yapmamayı öğrettik. Böylece ameliyathane ışıkları doğdu.


Gelişim hiçbir zaman doğrusal ya da art arda olmadı. İhtiyaçlar da hiçbir zaman eşit ağırlıkla karşılanmadı. Bir yerden başladık, bambaşka bir yerde uyandık.


Başladığın her neyse, sonunda düşündüğünden çok farklı bir şeye dönüşecek.


Sonlar asimetriktir.


Yine de başla. Buna ihtiyacımız var.

"New York olmadan Batman efsanesi doğabilir miydi?” sorusu, Bob Kane’in ilham kaynağının merkezine şehri koyar. Öyledir de.


1930’ların New York’u, gangsterlerin cirit attığı, Büyük Buhran’ın işçi sınıfını biçtiği; şehrin Art Deco mimarisiyle gotik havasının keskin kontrastlar yarattığı bir dönemdi.


Bill Finger’ın “Adına Gotham dedik, çünkü New Yorklu olmayan herkesin kendini hikayeyle ilişkilendirmesini istedik” sözü hoş bir pazarlama jestidir ama pek işe yaramaz.


Bugünün dersi şu: Hikâye her ne kadar ürün ve markanın karşısında bağımsız bir unsur gibi dursa da, aslında birbirleriyle derinden ilişkilidir. New York’tan Kel Oğlan çıkmaz. Pazarlama, güzel alakalar kurar.

Eğer Back to the Future (Geleceğe Dönüş) serisi, Bob Gale’in onu ilk yazıp tasarladığı hâliyle çekilseydi; zaman yolculuğunu gerçekleştiren DeLorean değil, bir buzdolabı olacaktı. Marty’yi yeniden 1985’e döndüren şey ise bir şimşek çakması değil, nükleer bomba olacaktı.


Yaratıcılık, diğer tüm gelişime açık formlar gibi, dönüp yeniden baktığınızda size başka bir yüzünü gösterecektir. Ne kadar sık bakarsanız, o kadar çok yüz göreceksiniz. Eğer yaptığınız işte istikrarlıysanız, üreteceğiniz alternatifler mutlaka daha doğru ve anlamlı olacaktır.


Fırsat ya da talih, adına ne derseniz deyin, ancak tekrarla denk gelir.

bottom of page