Kendime notlar #7
- saridje
- Jun 13, 2020
- 3 min read
Updated: Jun 20, 2020
"Of all tyrannies, a tyranny sincerely exercised for the good of its victims may be the most oppressive. It would be better to live under robber barons than under omnipotent moral busybodies." - C.S. Lewis
Amerika'da başlayan ırkçılık karşıtı gösterilerin sentetik olduğunu düşünüyorum. Bunun da ötesinde bu gösterilerin yeni bir yaşam alanı baskısı oluşturan ve anarşiden beslenen 'Sol Liberteryenizmin' ajandasına hizmet ettiğine inanıyorum. Radikal feminizm, cinsiyet performativismi ve egaliteryanizm gibi silahlarla toplumları yapısal çıkmazlara sokan ve bunu neredeyse anlamsız/karşılıksız bir idealizmle yapmaya çalışan tehlikeli bir 'sol' sosyal ile karşı karşıyayız.
Christopher Nolan'ın işin hakkını vererek yarattığı Batman serisinde Alfred karakteri anarşist Joker'i şöyle tarif ediyordu:
"Çünkü bazıları mantık aramaz, para gibi... Onları satın alamazsın, korkutamazsın, sağduyuya çağıramazsın ve pazarlık edemezsin. Bazı insanlar sadece Dünya'yı alevler içinde görmek ister."
Bu Joker tanımını ne kadar alkışladıysam Todd Phillips'in Joker filmini bir o kadar eleştirmiştim çünkü; Joker karakterinin (Anarşinin) aklanacak, alkışlanacak bir tarafı olmadığını savlıyordum. Bugün geldiğimiz noktada acı bir ironidir ki, Amerika sokaklarında aynı 'anarşi' hakimiyet kurmaya çalışıyor. Tabi bu hakimiyet girişimi bahsini ettiğim sosyal mühendisliği tabana yayan aşırıcı solun, yıllardır titizlikle yürüttüğü bir propagandanın devamıdır.
Bu propaganda; ABD başkan adayı Elizabeth Warren'in 9 yaşında trans ilan edilen bir çocuğu canlı yayında alkışlatması ve eğer başkan seçilirse bu 'genç' transın onayı olmadan Eğitim Bakanı'nı atamayacağını söylemesi kadar absürt, ve Mary Poppins'in 1964 yapımlı filmin bir sahnesinde yüzüne siyah duman kaçtı diye The New York Times tarafından 'ırkçı' ilan edilmesi kadar çılgın davranışsal bozukluklarda gözlemlenmektedir. Bu kitlenin sosyal 'adjustment' yani ayar gibi bir derdi yoktur. Amaçları sosyal karmaşadır. Aynı grup bugün ABD'de ırkıçılık olduğunu iddia ediyor ve yine aynı grup elindeki tüm silahları kullanarak sosyali -sadece ABD'de değil- parçalara ayırmayı hedefliyor. Trump'ın buna keskin bir tepki olarak başkan seçilmesi şaşırtıcı değildir.
Gelelim gösterilerin neden sentetik olduğunu bana düşündüren 3 ana sebebe:
1- Amerika'da Türkiye veya başka bir ülkeden daha büyük 'ırkçılık sorunu' yoktur. Her şeyden önce Amerika 'ırkçılık sorunu' ile kendi içinde savaşarak yüzleşmiş tek millettir. Amerikan İç Savaşı'nda 600 binin üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. Bu savaş ekonomik saiklerle ırk üstünlüğü iddiasında bulunan ve bunu kendine zul sayan iki ana akım arasında yaşanmıştır. "All men are created equal" bugün heykelleri yıkılmak istenen Thomas Jefferson'un Bağımsızlık Bildirgesi'nin ana çıkış noktasıdır: "Her insan eşit yaratılmıştır!"
Lincoln bu uğurda canından olmuştur. Son kertede kurucuların ortaya koydukları bu fedakarlık ve çıkış noktası, zenci ve müslüman Muhammed Ali'yi bu göçmen ulusun yıldızı yapmıştır. Cassius Clay'in açıktır ki, ilgili dönemde Amerika Birleşik Devletleri haricinde hiçbir ülkede 'yıldız' Muhammed Ali olma ihtimali yoktur.
Atticus Finch'i bağrına basmış bu ulusun 'ırkçılık' değil ancak bir 'sınıf ve kültür ikilemi' sorunu olabilir. Ekonomik saikler ve biraz da talihsizlik ile bu ikilemler kategorileşmiştir. Bu noktada ise Türkiye dahil sayısız Dünya ülkesinde benzer -bastırılmış- sorunlar silsilesi vardır (Mesela 'Kürt Açılımı' ateş olan yerden çıkan dumandır).
Her şeyden önce bir pragmatik ve özellikle iki yüzlülükten -ve aşırı soldan- tiksinen biri olarak aynaya bakmamız ve objektif olmamız gerektiğine inanıyorum. Bundan daha da önemlisi ise bu sentetik isyandan güçlenerek çıkma ihtimali olan 'Sol Liberteryenizmin' Dünya'nın ortak sorunu olduğu gerçeğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Eğer eşitçilik romantizmi ile aldatılıp sorunu doğru tanımlayamazsak, uzun vadede sosyal yıkım kaçınılmaz olacaktır.
2- Yağma hangi koşul ve gerekçe ile olursa olsun anarşidir. Anarşi haset gibi eninde sonunda taşıyıcısını öldürür. Anarşi tolere edilemez. Burada sorun 'Sol Liberteryenizmin' anarşi arzusunda olması değildir. Anarşi 'Fikri Mülkiyet' karşıtı bu güruhun doğasında vardır. Asıl sorun bu talebin yaratabileceği tehlikeyi görmezden gelen ve aklayan diğer elitin/entelijansiyanın akıl tutulmasıdır. Akıl tutulması diyorum çünkü bu bir bakıma çatışmaya davettir. Çatışma ise ancak ortada iki karşıt ideal mevzu bahisse anlamlı olabilir. Ailesine bakmak için yıllarca emek verdiği dükkanı -gerekçesiz/sebepsiz- yakılan işçi bir Anne veya Baba hangi ideal uğruna savaşacaktır? Bu sorunun cevabı yoktur. Girişte bahsettiğim sosyal yıkım mühendisliğinin amaçlarından biri de budur: Anlamsızlık Çatışması!
3- Fırsat ve sonuç eşitliği Batı'da derin bir tartışma konusudur. Fırsatların eşit olduğu bir Dünya'nın savunucusuyum ama sonuçların eşitliğinin sağlanabileceğine inanmıyorum.
Mesela; 50 siyahi ve 50 beyazın yaşadığı bir toplumda atlet/sporcu olabilmek için fırsat eşitliğinin tüm hatlarıyla sağlandığını varsayalım. Bu örnekte genetik faktör sonuç eşitliğinin sağlanmasını kuvvetle muhtemel imkansız kılacaktır. Siyahiler beyazlara açık ara fark atacaklardır.
Fırsatların eşitliğini savunan toplumların dogmatik olmayan, rasyonel ve daha faydalı yaşam alanları yaratmaya çalıştığı ve aslında yarattığı (ABD, İsveç, Norveç gibi) bir vakadır. Ancak sonuç eşitliğinde (Equal outcome) diretmek toplumu eşitlikçilik (Egalitarianism) kisvesi altında mutlaklığa sürükler. Türü ve amacı ne olursa olsun otoritenin/baskının olduğu bir yerden 'iyilik' çıkamaz.
Bu satırların yazarına göre ABD'de kurumlar ve altyapı noktasında fırsat eşitliği garantilenmiştir (Bkz. Barack Obama). AOC ve Sanders gibi karakterlerin talebi ise mutlak sonuç eşitliğidir. Bu durum ancak Kurt Wimmer'in Equilibrium'u türünde distopyalarda mümkün olabilir. Solun en tatlı tuzağı sonuç eşitliğidir. Aldanmayın. Çünkü bu mutlaklık genetik olarak anarşi ve faşizme teşnedir.
Comentarios