top of page

Teşekkürler!

SARIDJE

2008 başkanlık seçimi kampanyasında Obama'nın MTV’ye verdiği bir demeç:


“Evliliğin bir kadın ve bir erkek arasında olması gerektiğine inanıyorum. Eşcinsel evliliğe karşıyım.”


Aynı Obama, dört yıl sonra eşcinsel evliliğin en güçlü savunucusu ve aksiyoneri oldu. Hatta o olmasaydı, belki bugün ABD’de Woke dediğimiz düşünce biçimi kök salamayacaktı.


Bugün Türkiye’de terör belasıyla ilgili konuştuklarımızı ve yaptığımız tanımlamaları, 10 yıl önce ağzımıza bile alamazdık. 20 yıl önce ise düşünmekten bile çekinirdik.


Bu yazı ne “Ya, bak ne kadar geliştik.” ne de “Bu ne hâl, ne kadar da yozlaştık!” demek için yazıldı.


Çizginin hangi tarafında durduğundan bağımsız olarak artık gözlerini aç:


Yarın o çizginin yeri değişecek.


Hiç kimseyi koşulsuz ve şartsız savunma.


Her hâl geçicidir.

Adı gümüşten gelen bu yer, ününü ölümden aldı.


Srebrenitsa.


Etimolojisi benim için tarifsizdir.


İnsanın bu hâlini kabullenmekte zorlandığım, anlamayı başaramadığım bir noktadır.


Srebrenitsa benim için imkânsızdır.


Tolkien’in şiirsel ve evrensel birçok tespiti vardır. Kipling veya Bukowski gibi, ayağınızı yerden keser. Şöyle der:


“Yaşayanlardan ölümü hak eden insan çoktur. Ve ölenlerden de yaşamayı hak edenler... Onlara hayat verebilir misin? O hâlde, kimin ölmeyi hak ettiğine karar vermekte acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her sonu bilemez.”


Srebrenitsa Soykırımını Uluslararası Düşünme ve Anma Günü’nde, şehitlerimizin kederli ailelerine ve tüm Boşnak halkına en içten taziyelerimi iletiyorum.

Demokrasi ile ilgili ciddi problemlerimiz var.


En ideal temsil biçimi mi? Hayır. Mevcut en iyisi mi? Evet.


Bu arada kalmışlık, ABD gibi demokrasinin en agresif şekilde pratik edildiği bir ülkede bile, milyarderlerin siyasete ciddi yön verebildiği bir habitat kurmuş durumda.


Bugün sizinle tartışmak istediğim şey, yaşam biçimi kavramı. Bunu ciddi anlamda görmezden geliyoruz. Yaşam biçimi, genellikle kültürün, bazı durumlarda inançların ve nadir de olsa ideallerin şekillendirdiği bir kavram. Birincisi çok yaygındır. Mesela çingenelerin bir yaşam biçimi vardır. Bu, kültüreldir. Eğer değişime talep yoksa, buna müdahale edemezsiniz. İkincisi de yaygındır ama konsolide olur. Cemaatlerin neredeyse hepsinin kendine has yaşam biçimleri vardır. Üçüncüsü, mevcutta olmayan ama "olsa ne güzel olur" dediğimiz idealler üzerine şekillenir. Bir solcunun hayal dünyasında veya bir fütüristin DVD koleksiyonundadır.


Türkiye, 2000’li yılların başından bugüne, bu üç kalemde de tek çeşit yaşam biçimini dayatmak isteyen bir iklimin etki alanına girdi. Bana göre bunun eşi benzeri dünya tarihinde görülmemiştir:


Muhafazakârlar yalnızca kısıtlardan kurtulmak veya intikam için (FETÖ aracılığı ile) değil, kendi yaşam biçimlerini en geniş şekilde pratik etmek ve nihayetinde dayatmak için ciddi bir mücadele verdiler. Ve büyük kazanımlar elde ettiler. Bu; hem kültürel, hem dini, hem de idealler etrafında örgülendi. Kültüreldi çünkü Anadolu’nun dindar olmayanı bile muhafazakardı. Dini temelleri sağlamdı çünkü özellikle etki alanı geniş akademisyen kadro cemaatlerde yetişti. İdealistti çünkü geçmişini ve çöküşünü çok eksik anladıkları bir devlet geleneği, onlara Neo-Osmanlıcılık olarak satıldı.


Üç durumda da olgular göz ardı edildi. Ama buna hayret etmeyin; dünyanın her yerinde, yaşam biçimi için verilen her kavga olguları askıya alır.


Bugün artık bu yaşam biçimi mücadelesinin son evresindeyiz. Öyleyiz çünkü kültür evrildi, din rafa kalktı ve ideallerin içinin boş olduğu görüldü. Yakıt tükendi. Şimdi bu Doblo ya motoru yakacak ya da birileri çıkıp “Ben bu aracı yanlış kullandım, el at da yol kenarına çekelim.” diyecek.


Her halükarda bizi yeni bir yaşam biçimi mücadelesi bekliyor olacak. Bana göre daha sert, daha belirgin ve muhtemelen daha yıkıcı olacak. Olan yine işine gücüne bakmak isteyenlerin başına patlayacak.


Azınlıktalar ki, ülkenin başı beladan kurtulmuyor.


Pehpeh.

bottom of page