top of page

Teşekkürler!

SARIDJE

Uyarı: Bu yazı boykot karşıtı değildir. Eğer bir şirket tarafsız davranmıyorsa, elbette boykot edilebilir. Yazının asıl amacı, gerçek anlamda tarafsız olanların, dini günleri kutlama konusunda çekingen davranmaması gerektiğini hatırlatmaktır.


Bayram yaklaşıyor.


Bir şirket için aşırılıkçı/fanatik bir İslamcının Bayram’a nasıl baktığı önemli değildir. Önemli olan, çoğunluk olsun ya da olmasın, ölçülülerin, makul insanların, yani ılımlıların bunu kutlanması gereken bir gün, bir yıldönümü olarak görmesidir.


Zorlu Ramazan tebriği skandalında da söylemiştim:


Şirket tarafsız olur. Herkese, her inanışa karşı.


O zaman birçok kişi mesaj atmıştı. Ortalama tepki şuydu: “Azınlıkların günleri de kutlanacak mı?”


Tabii ki.


Bu topraklarda tarafsızlık kavramını anlamakta ciddi zorluk çekiyoruz.


EspressoLab, Tesla ve diğer tüm bu boykot refleksi bunun bir ürünüdür.


Şirketler tarafsız olur.


Biraz provokatif yazayım, kafası almayan varsa alsın:


Şirketler dinsiz, imansız olur.


Neden mi?


Çünkü bir şirketi şirket yapan şey, ticari zeka ve iş modelidir. Bir duayı 4444 kere okuyarak Starbucks olunmaz.


Dolayısıyla bir şirketin dini, siyasi ya da başka herhangi bir ritüeli kutlaması ve ona saygı göstermesi bir tarafa (elma), iş modeli, operasyonel faaliyetleri, ürettiği katma değer ve yarattığı istihdam bir tarafa (armut).


Bu ikisini ancak kafası uyuşmuş fanatikler karıştırır.


Ve inan, bu kişilerin topluma hiçbir zaman, hiçbir evrede bir faydası olmamıştır.

İlk etapta biraz genelleme yapmış olacağım ama sona doğru toparlarım. Bu yazı biraz can sıkıntısı, biraz da uzun yazma, yani bir yazarın abur cubur yeme isteğiyle alakalıdır. Bugün cheat day!


İşletmelerin çoğu, geri dönülmez bir noktayla mutlaka yüzleşir.


Geri dönülmez nokta, artık işlerin hiçbir şekilde eskisi gibi olmayacağı, geriye doğru hareketin mümkün olmadığı ve tüm maliyete rağmen ilerinin tek alternatif olduğu -affedersiniz ama- boktan bir durumdur.


Bu yazı, bu durumu nasıl aşabileceğiniz ya da bu duruma nasıl düşmeyeceğiniz üzerine değildir. Çünkü birincisi; aşamazsınız. İkincisiyse, eğer kendinizi bu noktaya getirecek potansiyeliniz varsa, Murphy'nin kuralları deli gibi çalışır ve olacak olan olur.


Bu yazı, bu duruma nasıl felsefi bir yerden bakabileceğinizle ilgilidir. Ve belki de iki zıt kutbun insanı olan Carl Gustav Jung ve Niccolò Machiavelli'nin varsayımsal yaklaşımlarını ele alacaktır.


Jung: Gölgeyle Yüzleşmek


Jung, bu duruma muhtemelen artık egonun yetkisiz kaldığı bir yüzleşme olarak bakacaktır.


Karanlık bir ormana yürüdüğünü düşün. Burası, bilinçli egonun hep kaçındığı yerdir. Başta dönmek kolay sanırsın. Ama ormana girdikçe, orman da sana *****. Ve artık çıkış aramazsın.


Neden? Çünkü fark edersin ki: İlerlemek için tek yol, karanlığın içinden geçmektir. Daha önce kim olduğunu unutmadan da geri dönemezsin. Bilinçdışıyla yüzleşme, seni geri dönülemez şekilde değiştirir. Bu, dönüşümün eşiğidir. Ve nihayetinde “geri dönüş” kavramı tüm anlamını yitirir.


Machiavelli: Köprüyü Bilerek Yakmak


Machiavelli bu konuda kılçıksız konuşacaktır: “Geri dönüşü olmayan nokta”, stratejik bir zorunluluktur. Geriye dönüş yolu varsa, isyan, pişmanlık ve kararsızlık da vardır. Gerçek güç, geri dönüş yolunu bilerek yakmaktan geçer.


Bir şehirde iktidarı ele geçirdiğini düşün. Halk kararsızdır. Eski düzen tetiktedir. Gücünü göstermek için bir şansın vardır. Ve o eski düzenle seni bağlayan köprüyü yakarsın. Artık geri dönüş yoktur. Zaten mesele de budur. Geriye dönüş ihtimalini ortadan kaldırdığında, hem kendini hem başkalarını mecburen ileriye yönlendirirsin.


Ezcümle, eğer geri dönülmez akşamın ufkuna geldiysen, pazarlaman için sana iki ilaç gibi yaklaşım:


Jung der ki: "Markan, kolektif bilinçaltındaki yerindir. Kim olduğunu çözmeden büyüyemezsin."


Machiavelli der ki: "Markanı değiştiriyorsan, eski haline dönüş şansını ortadan kaldır. Yoksa kimse seni ciddiye almaz."


Sonun sonu:


1-Ne ile yüzleşirsen, ona dönüşürsün.

2-Çıkış kapılarını kapatırsan, kazanırsın.

  • Mar 25

Güzel çalışan, deli para kazandıran bir iş modeli ile güçlü bir marka arasındaki farkı anlatmak gerçekten zor.

 

Şöyle düşün: Farz edelim ki, bildiğin tüm markalarla ilgili hafızan silinmiş olsun.Starbucks ile EspressoLab'in yan yana dükkan açtığı bir noktada, sen yine Starbucks'ı seçeceksin.

 

Neden diye sorma.

bottom of page