top of page

Teşekkürler!

SARIDJE

Her işin birkaç olmazsa olmazı vardır. Pazarlama için bunlardan biri: Yaratıcılıktır.


Bu kelimeyi hiç sevmiyorum, biliyorsun. Yine de, güzide Türkçemizde alternatifi yok.


Yaratıcı olmak, yani creative: Limitsiz olması gerekir.


Peki, bir şey nasıl limitsiz olur? Bilmiyorum.

Ama neyin limitsiz olduğunu biliyorum: Yaratıcılık.


Zannediyor musun ki Michelangelo veya Beethoven bir gün uyandı ve "Aaa," dedi, "Beynimde yaratıcılıktan eser kalmamış!"


Tabii ki hayır.


Velhasıl, varsa ordadır, yoksa zahmet etme.

  • Feb 26

Bugün Bursa'da bir kafenin hazırladığı, görece büyük bir billboardda Latte Kahve, Türk Çayı, waffle ve iki adet domuz pastırması görseli vardı. Domuz pastırmasının farkında olmadıkları kesin. Ya yapay zeka ile üretilmiş ya da dikkatsizce seçilmiş bir stok fotoğrafı.


Ya da daha kötüsü, görseldeki pastırmayı başka bir şey zannediyorlar. Her iki durumda da içeri girip çay içmekten çekineceğim bir mekân.


Tabii ki, "marka" ismini vermeyeceğim. Çünkü önemsiz.


Bu, bizimle ilgili bir eğilim meselesi. Bu bir trend. Önemsememe trendi.


Güzel pazarlama, en çok önemseyenlerin kulübüdür. Sana garanti ederim ki, aksi başarısız olur.

Bugün Bursa İskender'deydim. Kuruluş: 1867. Heineken ise 1873.


Bu ölçekte since yani "den beri" boş bir lakırdı değildir. 158 yıldan bahsediyoruz. Dünya ve kültür kökten değişti. İskender hâlâ burada.


Peki neden Heineken (ki benzerleri ve muadilleri çok; Guinness - 1759, Beck’s - 1873) dünya genelinde muadili olmayan İskender'den daha bilinir ve marka değeri katbekat daha yüksek (yaklaşık 9 milyar dolar)?


E, cevabını biliyorsun: Pazarlama.


Peki, neden elmalarla elmaları kıyaslamadım? Çünkü İskender'e kafa tutacak franchise olabilmiş İskender'in kuruluş kalibresinde başka bir elma yok. Yazık.

bottom of page