top of page

Teşekkürler!

SARIDJE

Cracker Barrel logosunu değiştirmiş. Afedersiniz ama sıçıp batırmış. Jaguar kadar kötü olmuş diyebilirim. Kim bu Cracker Barrel dersen, 70 bin üzerinde çalışanı olan köklü bir ABD restoran zinciri.


Son yıllarda bu “tasarım ve yeniden markalama” işleri gerçekten -kusura bakmayın- boka sardı. Arabalarla başladı, her sektöre yayıldı. Ne yazık ki, bu konular öyle masaya oturup uzlaşılabilecek meseleler değil.


Ne demek istiyorum?


Ben yıllardır siyah t-shirt ve kot giyiyorum. Ne Cem Yılmaz yüzünden, ne siyah rengini çok sevdiğimden. Sadece seçeneklerimi azaltmak için. Çünkü modern insan günde 35 bin seçim yapıyor. 300 bin yıl önceki atamız belki 200. İşte böyle bir atmosferde hangi logoyu seçmemiz gerektiği meselesinin binlerce cevabı oluyor.


Hülasa, insanın düşünce biçimi sürekli evriliyor, kültüre ve kültürün ürettiklerine yön veriyor. Bunun karşısında tek yönlülük bir intihardır. ABD’deki wokism bunun en açık örneği. Jaguar, Budlight, American Eagle, Peugeot… Hepsi aynı akıl tutulmasından nasibini aldı. Adamların derdi gelenekle ilgili her şeyi yerle bir etmek.


Oysa gelenek, er ya da geç değişir. Yıllar önce yazmışım:


“Yayalara yol verme kuralı, mezarlıkta yüksek sesle konuşmama geleneğiyle karşılaştırıldığında etkisizdir. Çünkü kuralların aksine gelenekler güçlü ve etkindir.”


Evet, bazen inovasyon geleneği değiştirir. Artık Ramazan davulcusuna ihtiyaç yok çünkü alarm var. Davulda ısrar etmek, geleneğe sahip çıkmak değil; yeni geleneği reddetmektir.


Benim için ölçü basit:


-İnovasyonun önünde duran geleneğe sahip çıkmam.

-Ama inovasyonla ilgisi olmayan, kültürün üzerine inşa olduğu geleneğe saldıranı da anlamam.


Logolar, bayraklar, semboller…


Hepsinin birbirine benzediği yerler genelde distopyadır.


Ve galiba istenen de bu.

The Night Of (2016) harika bir mini diziydi. Belki de türünün en kusursuz örneği.

 

Sadece Riz değil, John Turturro’nun performansı ve canlandırdığı karakter de aklımdan çıkmaz.

 

Dizi, iyisiyle kötüsüyle alınan bir kararın hayatınızı nasıl kökten değiştirebileceğini ve aslında sadece bir hayatınız olduğu gerçeğiyle yüzleşmenin yaşı ve zamanı olmadığını anlatıyordu.

 

Bu tarz kararların doğasını anlamak çok önemlidir:

 

Çünkü karar alma sürecindeki yetkiniz ve özerkliğiniz, karar verdikten sonra gözden kaybolur. Bir kararla yaşamak, seçtiğiniz yolda birçok başka karar vericiyle karşı karşıya kalmak demektir.

 

Zordur.

 

Sizi tüketebilir ya da yeniden doğurabilir.

 

Ama her hâlükârda, sadece bir hakkınız vardır.

 

Tekrarı yoktur. Unutmayın.

"Gerçek her zaman ikna edicidir."


Hayır. Kesinlikle yanlış.


Gerçek, ikna etmez. Gerçek, kaçınılmazdır. Onunla eninde sonunda yüzleşiriz. Ama iyisiyle kötüsüyle, hazmedilemezdir.


Gerçeği sindirilebilir kılan şey, öyküdür.


İnançtır.


Anlam katma çabasıdır.


Ne kadar farklı biçimlerde anlatırsam anlatayım kulağa hoş gelmeyebilir, ama gerçek şudur: Bizim gerçekle işimiz yoktur.


Biz pazarlamacıyız.


İşimiz öykülerdir.

bottom of page